Anasayfa » Makaleler » Hastalar İçin Makaleler

Hastalar İçin Makaleler

HEMATOLOJİK KANSERİ OLAN HASTALARDA GENEL COVID 19 ÖNLEMLERİ

Covid-19 görülen ülke ve bölgelerdeki yeni vakalara ilişkin güncel verilerin derlendiği “Worldometer” internet sitesine göre, dünya genelinde virüs nedeniyle 366 bin 415 kişi yaşamını yitirdi, virüs bulaşan 2 milyon 655 955 kişi iyileşti. Dünya genelinde Covid-19 bulaşan kişi sayısı, 5 milyon 909 bin 677’ye ulaştı. Hematolojik kanserli hastalarda da yavaş yavaş bu konudaki veriler olgunlaşmaya başlıyor. Bu yazımızla birlikte covid 19 pandemisinde hematolojik kanserlere yaklaşım konusundaki yazı dizimize başlıyoruz.

  • Hastaneye gidiş sıklığınızın azaltılması, damar yolundan verilen ilaçların sıklığının azaltılması veya ağız yolu (oral) ile kullanıma geçilmesi önerileri konusunda doktorunuzla telekonferans yöntemi ile iletişime geçin. Bu konularda sizin için önemli olan riskleri ve dikkat etmeniz gereken durumları en iyi sizi takip eden primer hekiminizin bileceğini aklınızdan çıkarmayın.
  • Ellerinizi sabun ve suyla her seferinde en az 20 saniye sık sık yıkayın.
  • Sabun ve su hazır bulunmuyorsa, en az% 60 alkol içeren alkol bazlı el dezenfektanı kullanın.
  • Burnunuza, gözlerinize ve ağzınıza ellerinizle dokunmaktan kaçının.
  • Hastalık semptomları gösteren kişilerle aynı ortamda bulunmamaya özen gösterin.  
  • Sosyal mesafeye dikkat edin.
  • Sosyal toplantıları sınırlayın; 10 veya daha fazla kişiden oluşan toplantılardan kaçının.
  • Hava sirkülasyonunun zayıf olduğu kalabalık alanlarda maske takın.
  • Özellikle toplu paylaşım olasılığı yüksek olan ticari havayolu, otöbüs veya yolcu gemisiyle zorunlu olmayan seyahatlerden kaçının.
  • Zorunlu olmadıkça salgınların olduğu bölgelere seyahat etmekten kaçının.
  • Her zaman olduğu gibi sıvı alımınızı sürdürün ve doktorunuz tarafından aksi söylenmedikçe periyodik olarak egzersiz yapın; bu kan pıhtılaşması riskini azaltır.
  • Ateş ve diğer covid 19 semptomları varlığında, hastalığınızın ve tedavinizin mevcut durumuna göre covid 19 dahil olası nedenler ve tedavi yaklaşımı açısından doktorunuzla iletişime geçin.
  • Öksürüyorsanız veya hapşırıyorsanız, dirseğinizin dolabına veya eliniz yerine bir koruyucuya öksürerek / hapşırırken mikropların yayılmasını kontrol edin. Koruyucuyu hemen tıbbi atık kurallarına uygun olarak atın.
  • Grip aşısı ve hastalığınız için gerekli olan aşıların yapılması konusunda doktorunuzdan öneri alın.

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Kaynaklar

  1. Seth T, Shankar A, Roy S, Saini D. Hemato- Oncology Care in COVID-19 Pandemic: Crisis within a Crisis. Asian Pac J Cancer Prev 2020;21(5):1173-1175.
  2. Weinkove R et al. Managing haematology and oncology patients during the COVID-19 pandemic: interim consensus guidance. Med J Aust 2020 May 13.
  3. Percival MM et al. Considerations for Managing Patients With Hematologic Malignancy During the COVID-19 Pandemic: The Seattle Strategy. JCO Oncol Pract 2020 May 5.

KML’DE TEDAVİ SEÇENEKLERİ ARTIYOR

New England Journal of Medicine Tıp dergisinin son sayısında Asciminib isimli yeni bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI almış KML hastalarındaki sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler için derledik.

“Kronik miyeloid lösemi”; kısaltılmış ismi “KML” olarak bilinen kronik yani uzun sürede ve yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücrelerinin kanseri olarak bilinir.

Tedavi seçenekleri arasında:

1.       Tirozin Kinaz İnhibitörleri

2.       Kemoterapi

3.       Kök Hücre nakli bulunmaktadır.

Tirozin kinaz inhibitörleri (TKI’ler), KML’li birçok insan için ilk tercih edilen tedavi yöntemidir. KML’nin tanımlayıcı bir özelliği olan Philadelphia kromozomu, BCR-ABL1 adı verilen anormal bir protein üretir. TKI’ler, KML hücrelerinin aşırı artışına yol açan BCR-ABL1’in etkisini inhibe eder. TKI’leri ile tedavi edilen insanlar genellikle geleneksel kemoterapi ile tedavi edilenlere göre daha az ve daha hafif yan etkilere sahiptir. TKI’lerin KML’yi tamamen ortadan kaldırdığı kanıtlanmamış olmasına rağmen, çoğu insanda hastalığın uzun süreli kontrolünü sağlarlar. Hamilelik veya emzirme döneminde kullanılması tavsiye edilmez.

Mevcut TKI’ler arasında imatinib (Gleevec), nilotinib (Tasigna), dasatinib (Sprycel), bosutinib (Bosulif) ve ponatinib (Iclusig) bulunur. Imatinib “birinci kuşak” olarak isimlendirilen ilk TKI olduğu için hastalığı takip eden hematoloji uzmanlarının etkinliğini ve ilaca bağlı yan etkilerini en iyi deneyimledikleri TKI’dir. Dasatinib ve nilotinib ikinci kuşak, ponatinib ise genellikle diğer TKI’lere cevap vermeyen kişilere ayrılan daha yeni üçüncü kuşak TKI’dir.

New England Journal of Medicine Tıp dergisinin son sayısında Asciminib isimli yeni bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI almış KML hastalarındaki sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler için derledik.

GİRİŞ: Asciminib, BCR-ABL1’i diğer tüm ABL kinaz inhibitörleri için olanlardan farklı bir mekanizma yoluyla inaktif bir yapıya kilitleyen, BCR-ABL1 proteininin myristoil bölgesini bağlayan allosterik bir inhibitördür. Asciminib, T315I mutantı dahil olmak üzere hem doğal hem de mutasyona uğramış BCR-ABL1’i hedefler. Philadelphia kromozomu pozitif lösemili hastalarda asciminib’in güvenliği ve antilösemik aktivitesi bilinmemektedir.

YÖNTEMLER: Bu faz 1, doz yükseltme çalışmasında, önceki en az iki tirozin kinaz inhibitörüne karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip olan 141 kronik fazlı 9 akselere fazlı KML hastası alındı. Birincil amaç, maksimum tolere edilen dozu veya asciminib’in önerilen dozunu (veya her ikisini) belirlemekti. Asciminib günde bir veya iki kez uygulandı (10 ila 200 mg dozlarda). Ortanca takip süresi 14 aydı.

BULGULAR: Hastaların tamamı daha önceden tedavi edilmiş olan hastalar idi ve yaklaşık % 70’i (150 hastanın 105’i) en az üç TKİ almış idi. Maksimum tolere edilen asciminib dozuna ulaşılmadı. Kronik faz KML hastalarında, hematolojik nüks olan 34’ünde (% 92) hematolojik tam yanıt alındı. Başlangıçta tam sitogenetik yanıt alınmayan 31 (% 54) hastada tam sitogenetik yanıt elde edildi. Ponatinib’den dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip olduğu düşünülen 14 hastanın 8’i (% 57) de dahil olmak üzere, değerlendirilen hastaların% 48’inde 12 ay boyunca majör moleküler yanıt elde edildi veya elde edilen majör moleküler yanıt devam etti. Bazal bir T315I mutasyonu olan 5 hastada (% 28) 12 ay boyunca majör moleküler yanıt elde edildi veya sürdürüldü. Klinik yanıtlar kalıcıydı ve 44 hastanın 40’ında majör moleküler yanıt sürdürüldü. Doz sınırlayıcı toksik etkiler olarak lipaz seviyesindeki asemptomatik yükselmeler ve klinik pankreatit saptandı. Sık görülen advers olaylar yan etkiler) yorgunluk, baş ağrısı, eklem ağrısı, hipertansiyon ve trombositopeni oldu.

SONUÇ

Asciminib’in, ponatinib’in başarısız olduğu olgular, T315I mutasyonu olan ve daha önceden birden fazla TKI almış hastalar da dahil olmak üzere, TKI’lere karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip KML’li hastalarda yararlı olduğu saptanmıştır.

Referans: Hughes TP et al. Asciminib in Chronic Myeloid Leukemia after ABL Kinase Inhibitor Failure. N Engl J Med 2019;381(24):2315-2326.

Prof.Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

MULTİPLE MİYELOM: AŞİKAR HALE GELMEDEN YOK EDİLEBİLİR Mİ?

ABD’nin Orlando kentinde devam eden ASH (American Society of Hematoloji) kongresinde Multiple Miyelomun aşikar hale gelmeden önceki formları olan MGUS (Monoclonal gammapati of Unknown Significance = Önemi Bilinmeyen gammapati) ve Smoldering Myelom (İçin için yanan miyelom anlamında kullanılır) hastalıklarında yapılacak erken tedavinin miyelom hastalığının aşikar hale gelmeden, başka bir ifade ile henüz oluşmadan yok edilebileceğine dair önemli bir umut sağladığına yönelik bir çalışma yayınlandı. Bu çalışmanın özet bilgilerini sizin için derledik.

GİRİŞ: Daratumumab (DARA), yeni tanı ve relaps multipl miyelom (MM) hastalarında FDA tarafından onaylanmış bir anti-CD38 monoklonal antikordur. Bu çalışma, yüksek riskli MGUS (YR-MGUS – önemi bilinmeyen gammapati) veya düşük riskli SMM (DRMM- Smoldering myelom) hastalarında DARA ile erken tedavi girişiminin, derin tümör yanıtı elde ederek tümör klonunun ortadan kaldırılmasına yol açacağı ve dolayısıyla MM’ye ilerlemesinin durdurabileceği varsayımı üzerine gerçekleştirildi. Çalışma, YR-MGUS ve DR-SMM hastalarında DARA kullanımının etkinliğini ve güvenliğini değerlendiren tek kollu, bir faz II çalışmadır.

YÖNTEMLER: Çalışmaya katılan hastalar için aşağıdaki uygunluk kriterleri arandı: 1) YR-MGUS tanımının karşılanabilmesi için kemik iliği plazma hücrelerinin <%10 ve M proteininin <3 g/dL olması ve aşağıdaki 3 kriterden en az 2 tanesinin bulunması: Anormal serum serbest hafif zincir oranı ( SFLC) <0.26 veya> 1.65, M proteini ≥ 1.5 g/dL veya IgG dışı M proteininin saptanması veya 2) Aşağıdaki 3 kriterden birine sahip olan DR-SMM: M proteini ≥3g / dL, ≥10 kemik iliği plazma hücreleri, serum hafif zincir (Serum Free Light Chain=SFLC) oranı <0.125 veya > 8 olması. DARA (16mg / kg) ilk iki siklus için her hafta, 3-6. sikluslarda 2 haftada bir ve 7-20. sikluslarda ayda bir olmak üzere intravenöz olarak uygulandı. Bu çalışmanın temel amacı, 20 döngü DARA sonrası VGPR (Çok iyi kısmi remisyon) veya daha iyi yanıt elde edilen hastaların oranını belirlemekti. İkincil hedefler arasında VGPR veya daha iyi yanıt elde edilen hastalarda yanıt süresi, ilaç güvenliği ve MRD (Minimal rezidüel hastalık) negatifliği oranlarını saptamak yer aldı. Korelatif çalışmalarda ise, immün mikro-çevrede meydana gelen değişikliklerin değerlendirilmesi, derin sekanslama kullanarak klonal heterojenitenin değerlendirilmesi ile tedaviye yanıt veya hastalığın ilerleyişiyle ilişkili genomik sapmaların ilişkisi değerlendirilmesi amaçlandı.

BULGULAR: Bu çalışmaya Ocak 2018 – Haziran 2019 tarihleri ​​arasında beş merkezin katılımıyla toplam 31 hasta alındı. Kayıtlı tüm hastaların ortanca yaşı 59 (41-76), 16’sı erkek (% 52) ve 15’i kadın (% 48) idi. Çalışmaya katılan hastaların çoğunluğu DR-SMM (n = 29;% 94) ve geri kalan 2 hasta YR-MGUS (% 6) olarak tanı aldı. Yirmi sekiz hastada tedaviye başlandı ve toksisite değerlendirmesine dâhil edildi. Onbeş hasta en az 6 siklus DARA aldı (1-19 arası). Grade 3 toksisite nadirdi ve sadece diyare (n = 1) ve grip benzeri semptomlar (n = 1) dahil olmak üzere 2/28 hastada yaşandı. Herhangi bir derecede izlenen en yaygın toksisiteler; yorgunluk (n = 13/28, %46), öksürük (n = 11/28, %39), burun tıkanıklığı (n = 10/28, %36), baş ağrısı (n = 8/28, %29), hipertansiyon (n = 8/28, %29), bulantı (n = 8/28, %29) ve beyaz kan hücresi azalması (n = 8/28, % 29) idi. Çalışma sonunda tüm hastaların tedaviye devam ettiği ve hiçbirinin toksisite nedeniyle tedaviyi bırakmadığı görüldü. En iyi toplam yanıtlar değerlendirildiğinde; tam yanıt (CR) (n = 1,% 3), çok iyi parsiyel yanıt (VGPR) (n = 3,% 11), parsiyel yanıt (PR) (n = 9,% 32, onaylanmamış 2), minör yanıt (MR) (n = 10,% 36), stabil hastalık (SD) (n= 5,% 18) idi. Progresif hastalık izlenmedi.. Hastaların% 82’sinde (23/28) minimal veya daha iyi yanıt,% 46’sında (13/28) PR veya daha iyi yanıt gözlendi. En az 6 siklus ilaç alan 15 hastada yanıt oranları ise aşağıdaki gibi saptandı: MR veya daha iyi yanıt % 93 (14/15), PR veya daha iyi yanıt% 73 (11/15) ve VGPR veya daha iyi yanıt % 20 (3/15). Çok iyi yanıta ortanca ulaşma süresi 3.2 aydı. Ortanca toplam sağkalım ve progresyonsuz sağkalıma ulaşılmamıştır. Şimdiye kadar hiçbir hastada MM’ye ilerleme izlenmemiştir.

SONUÇ: DARA, YR-MGUS ve DR-SMM hastalarında çok iyi tolere edilir. Yanıtlar hastaların çoğunda görülür ve MM’ye ilerleme kaydedildiği gözlemlenmemiştir. Bu miyelom öncesi kabul edilen hasta grubuna erken tedavi girişimi umut verici görünmektedir.

REFERANS: Omar Nadeem et al. A Phase II Study of Daratumumab in Patients with High-Risk MGUS and Low-Risk Smoldering Multiple Myeloma: First Report of Efficacy and Safety. Abstract 1898, ASH 2019, Orlando.

MULTİPL MİYELOM: HASTALIĞIM KAÇINCI EVREDE?

Miyelom nedir?

Multipl miyelom, kemik iliğinde yapılan plazma hücreleri adı verilen hücrelerde ortaya çıkan bir kanser türüdür. Plazma hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynar ve yabancı mikroplarla savaşmak için gerekli antikorları üretir.  Plazma hücreleri anormalleşerek kanser hücresi haline geldiklerinde ve kontrol dışına çıktıklarında, bu hastalığa multipl miyelom adı verilir (Resim 1).

Resim 1. Anormal hale gelmiş plazma hücreleri yani ” miyelom hücreleri” izleniyor.

Miyelom hastalığı bulunan hastalarımız ve yakınlarının en sık sorduğu sorulardan bir tanesi hastalığın kaçıncı evresinde oldukları ve bu hastalıkta evreleme işleminin nasıl yapıldığı konusudur.

Bugün için miyelom hastalığında bilinen 3 evreleme sistemi vardır. Bunlar

  1. Durie-Salmon Evreleme Sistemi
  2. Uluslararası Evreleme Sistemi (International Staging System=ISS)
  3. Revize edilmiş Uluslararası Evreleme Sistemi (Revised International Staging System=R-ISS)

DURIE – SALMON EVRELEME SİSTEMİ

Kan değerimizi gösteren “hemoglobin düzeyi”, hastalığın kemiklere verdiği hasar nedeniyle yükselen “kalsiyum seviyesi”, miyelom hücrelerinin ürettiği “anormal proteinlerin kandaki ve idrardaki miktarı”, kemik lezyonlarının ve kemik erimesinin olup olmaması ve böbrek fonksiyonlarının bir göstergesi olan “kreatinin düzeyi” evreleme için gereklidir.

Evre 1

Aşağıda sayılan tüm kriterlerin hastada olması gerekir:

  • Kan düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 10.5 g/dL’nin üstündedir.
  • Kemik hasarına bağlı olarak yükselen kandaki kalsiyum düzeyi normal sınırlar içerisindedir.
  • Kemik filmlerinde tek bir kemik hasarı görülür veya hiç görülmez.
  • Miyelom hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin A (IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 5 g/dL ve immungolulin A (IgA) için 3 g/dL’nin altındadır.
  • Bence-Jones proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24 saatlik atılımının 4 g/dL’nin altındadır.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü düşüktür”

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü orta derecededir”

Evre 3

Aşağıda sayılan kriterlerden en az bir tanesinin hastada olması gerekir:

  • Kan düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 8.5 g/dL veya altındadır.
  • Kandaki kalsiyum düzeyi 12 mg/dL’nin üzerindedir.
  • Kemik filmlerinde üç veya daha fazla alanda kemik hasarı saptanır.
  • Miyelom hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin A (IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 7 g/dL ve immungolulin A (IgA) için 5 g/dL’nin üstündedir.
  • Bence-Jones proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24 saatlik atılımının 12 g/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”

Böbrek fonksiyonlarını gösteren kan kreatinin düzeyi 2 mg/dL’nin altında ise evrenin yanına A harfi, 2 mg/dL’nin üstünde ise evrenin yanına B harfi eklenir.

Durie – Salmon Evreleme sistemine bir örnek verelim:

Soru

73 yaşında erkek hastaya tetkikler neticesinde multipl miyelom tanısı konulmuş. Miyelom hücrerinin ürettiği anormal IgG yapısındaki antikorların miktarı 4.3 g/dL, Hb düzeyi 10.8 g/dL, kan kalsiyum düzeyi 9.2 mg/dL, idrardaki bence – jones protein miktarı 24 saatte 3.4 g/dL saptanmış ve kemik grafilerinde herhangi bir kemik hasarı bulunmamıştır. Kreatinin düzeyi 1.6 mg/dL olan hastanın evresi kaçtır.

Yanıt

Evre 1’e ait tüm kriterlerin olması ve kreatinin düzeyinin 2 mg/dL altında olması nedeni ile bu hastanın evresi Evre 1’dir.

Öte yandan Durie – Salmon evreleme sisteminin artık kullanılmadığını, şu an için uluslararası evreleme sistemi ve bunun revize edilmiş halinin daha çok kullanıldığını da belirtmemiz gerekir.

ULUSLARARASI EVRELEME SİSTEMİ

Uluslarası evreleme sistemindeki evrelemede hastalığın tümör yükünü gösteren iki biyokimyasal parametreden yararlanılır. Bunlar beta-2 mikroglobulin ve albumindir.

Evre 1

  • Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin altındadır.
  • Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü düşüktür”

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan değerler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü orta derecededir”

Evre 3

  • Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”

REVİZE EDİLMİŞ ULUSLARARASI EVRELEME SİSTEMİ

Bu evreleme sisteminde uluslararası evreleme sistemine ek olarak hastalığın genetik risk faktörleri ve kandaki tümör yükünü gösteren diğer bir gösterge olan LDH düzeyi ilave edilmiştir.

Evre 1

  • Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin altındadır.
  • Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.
  • Serum LDH düzeyi laboratuvarın normal değerleri arasındadır.
  • Ya yüksek risk olarak tarif edilen genetik bozukluklar dışında genetik bozukluklar mevcuttur ya da hiç genetik bozukluk saptanmamıştır.

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Evre 3

  • Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin üstündedir.
  • Serum LDH düzeyi normalden yüksektir.
  • Yüksek risk olarak tarif edilen genetik bozukluklar mevcuttur.

Hastalığın evresinin tedaviye başlama ve hangi tedavinin seçileceği konusunda bir etkisi var mıdır?

Multipl miyelom daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi yavaş seyirli ve sinsi bir hastalıktır. Hastalığın henüz multipl miyelom haline gelmemiş hali MGUS (İngilizce “Monoklonal Gammapati of Unknown Significance” isminin baş harflerinin kısaltılmış hali) olarak bilinen ve Türkçeye “Anlamı Bilinmeyen Monoklonal Gammapati” olarak çevrilen durumdur. Bu aşamada plazma hücreleri normal halinden kanserli hücre aşamasına dönmüş ama hem kemik iliğindeki oranı %10’un altında hem de ürettikleri proteinler miyelomun etkilerini oluşturacak kadar fazla değildir. Bu durum genellikle ilerleyicidir ve hastalar miyelom formuna dönüşür.

Miyelom hastalığına dönüştükten sonraki ilk hali smoldering miyelom (smoldering İngilizcede “için için yanan” demektir) yani henüz multipl miyeloma ait semptomların görülmediği (asemptomatik) formudur. Bu aşamada miyelom hücrelerinin kemik iliğindeki oranı 10 – 59 arasında değişmektedir. Bu hücrelerin ürettiği anormal proteinler kanda 3 g/dL’nin üstündedir. İdrarda 24 saatlik anormal protein miktarı 500 mg/dL’nin üstündedir. Fakat görüntüleme yöntemlerinde herhangi bir kemik hasarı yoktur ve miyeloma ait organ hasarını gösterecek laboratuvar değerleri tedavi gerektirecek aşamaya gelmemiştir.

Son aşama semptomatik multipl miyelom dediğimiz aşamadır. Kemik iliğinde miyelom hücresi oranı %10’un üzerinde veya kemik iliği dışında biyopsi ile tanı konmuş “Plazmositom” adını verdiğimiz miyelom hücrelerinin oluşturduğu bir tümöral kitle mevcuttur. Bunlara ilaveten aşağıda belirtilen kriterlerden bir tanesinin olması hastalığın semptomatik miyelom olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini gösterir. Bu kriterler:

  • Kemik hasarının laboratuvar göstergesi olan kan kalsiyum seviyesinin 11 g/dL üzerinde olması
  • Böbrek fonksiyonlarını gösteren kreatinin seviyesinin 2 mg/dL üzerinde olması
  • Kan değerimizi gösteren hemoglobin seviyesinin 10 g/dL atında olması
  • Görüntüleme yöntemlerinde bir veya daha fazla kemik hasarının gösterilmesi
  • Miyelom hücre oranının kemik iliğinde %60 veya üzerinde olması
  • Anormal proteinlerin “hafif zincir kısmı” olarak tarif edilen kappa ve lammbda protein oranının 100 ve üzerinde olması
  • MR görüntülemesinde 5 mm’den büyük 2 veya daha fazla kemik hasarının gösterilmesidir.

Hastada, sayılan bu kriterler var ise tedavi geciktirilmeden başlanmalıdır. Bu kriterler incelendiğinde hastalık evresinin kriterler içinde yer almadığı görülebilir. Bununla birlikte Durie – Salmon evrelemesinin 3. Aşamasında bulunan hastaların büyük çoğunluğunun da tedavi edilme kriterlerini karşıladığı görülecektir.

Hastalık evresinin seçilecek tedavi üzerine birebir etkisi olmadığı düşünülebilir. Fakat özellikle revize edilmiş uluslararası evreleme sistemine eklenen genetik bozuklukların niteliği ve hastalığın tümör yükü hem tedaviyi hem de hastalığın gidişatını doğrudan etkilemektedir.

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Kaynaklar

  1. Brigle K, Rogers B. Pathobiology and Diagnosis of Multiple Myeloma. Semin Oncol Nurs 2017;33(3):225-236.
  2. Krishnan A. How to Think About Risk in Myeloma. Clin Lymphoma Myeloma Leuk 2016;16 Suppl:S135-8.
  3. Rajkumar SV. Updated Diagnostic Criteria and Staging System for Multiple Myeloma. Am Soc Clin Oncol Educ Book 2016;35:e418-23.

BEYAZ KÜRELER (WBC) HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR

Beyaz küre nedir?

İngilizce “White Blood Cell” (Beyaz kan hücresi) ya da kısaltılmış hali ile “WBC” diye yazılan, tıp dilinde “lökosit” olarak tarif edilen ve halk dilinde ise “akyuvar” ya da “beyaz küre” olarak isimlendirilen hücreler vücudu çeşitli mikroplardan ve zararlı toksinlerden koruyan vücuttaki savunma sistemimizin savaşçı hücreleridir. Beyaz kürelerin en yüksek sayıdan en düşük sayıya göre sıralayacak olursak 5 alt tipi bulunmaktadır. Bunlar 1) Nötrofil 2) Lenfosit 3) Monosit 4) Eozinofil 5) Bazofil’dir (Resim 1).

Resim 1. Beyaz küre alt tipleri

Beyaz küre ne işe yarar?

Bağışıklık sistemimizin hücreleri olan beyaz küreler virüs, bakteri ya da diğer zararlı toksinlere karşı sürekli savaş halindedir ve bu şekilde sağlığımızı tehdit eden yabancı istilalara karşı bizi korurlar (Resim 2).

Resim 2. Mikropları sindirmek üzere işaretleyen bir beyaz küre

Beyaz küre değerleri (sayısı) kaç olmalıdır?

Refereans aralıkları laboratuvarlara göre değişmekle birlikte bir milimetreküp kanda yaklaşık 4 bin – 10 bin arasında olmalıdır.

Beyaz küre yüksekliği neden olur?

Sağlıklı bir insanın 1 mm3 kanında 4 bin ile 10 bin arasında lökosit bulunur.  Tam kan sayımı tetkiki yapılan bir yetişkinde laboratuvar kâğıdında gösterilen “WBC değerinin mm3’de 10 binden yüksek olması” vücutta beyaz kürelerin yüksek olduğuna işarettir, tıp dilinde “lökositoz” olarak adlandırılır.

Lökositoz nedenleri lökosit dediğimiz hücrelerin alt tipleri olan hücrelerin (nötrofil, eozinofil, bazofil, monosit, lenfosit) yüksekliğine göre değişir. Bununla birlikte ilk akla gelen nedenleri şöyle sıralayabiliriz:

• İnfeksiyonlar: Her türlü virüs, bakteri, mantar ve parazit infeksiyonları beyaz küre yüksekliğine neden olabilir. Buradaki önemli husus, beyaz küre yüksekliğinin infeksiyona bağlı olduğunu düşünmek için mutlaka bir infeksiyon nedenli iltihap kaynağı (boğaz infeksiyonu, akciğer infeksiyonu, idrar yolu infeksiyonu, yumuşak doku infeksiyonu gibi) olmalıdır. İnfeksiyon kaynağı olmadan görülen beyaz küre yüksekliğinde gereksiz antibiyotik kullanılması hem antibiyotik direnci gelişmesine hem de hastanın tanısının gecikmesine neden olur.

• İnfeksiyon dışı iltihap (inflamasyon) yapan durumlar: Romatizmal hastalıklar, organ kanserleri, iltihabi bağırsak hastalıkları, infeksiyon dışı deri iltihapları (dermatit)

• Dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması (splenektomi): Aslında her türlü ameliyat sonrası beyaz küre yüksekliği görülebilir. Dalak ameliyatı sonrası bu daha belirgin olarak gözükür ve daha uzun sürebilir.

• Lösemi: Akut (hızlı seyirli) ve kronik (yavaş seyirli) lösemiler (Resim 3).

Resim 3. Lösemilerde kemik iliğinde çoğalan lösemi hücreleri kana geçer ve tam kan sayımı cihazları bu hücreleri beyaz küre yüksekliği olarak değerlendirir.

• Lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar: Bu hastalıklar tıp dilinde “myeloproliferatif hastalıklar” olarak bilinirler.

• Kalp krizi

• Anksiyete ve stres durumları

• İlaçlar: İster tek doz kullanılsın, ister sürekli olarak kullanılsın çoğu ilaç beyaz küreleri yükseltebilir. Beyaz küre yüksekliği nedeni ile hekime başvurduğunuzda mutlaka kullandığınız ilaçları belirtin.

• “Hemoliz” olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları:

• Hormon bozuklukları

• Alerjik hastalıklar

Yukarıda açıklandığı gibi beyaz küre yüksekliğinin infeksiyon dışında birçok nedeni bulunmaktadır. Tam kan sayımında beyaz küre yüksekliği olan bir hasta paniğe kapılmadan ilgili hekime başvurmalı ve bu laboratuvar bulgusunun nedenleri açısından araştırılmalıdır.

Beyaz küre düşüklüğü neden olur?

Hastaların çoğunun tam kan sayımı tetkikinde gördüğü WBC değeri düşüklüğü, beyaz küre düşüklüğüne işaret eder ve tıp dilinde bu duruma lökopeni adı verilir. Şu durum ve hastalıklarda lökopeni oluşabilmektedir:

•         Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar

•         Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklar

•         Kemik iliğini işgal eden kanserler

•         Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği durumlar

•         Şiddetli ve bakterilerin yol açtığı infeksiyonlar

•         İlaçlar (Hemen her ilaç beyaz küreleri düşürebilir).

•         Vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar

•         Kemik iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom)

•         Kemoterapiler

•         AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü

•         İleri derecede dalak büyüklüğü

Resim 4. İleri derecede dalak büyüklüğü beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine neden olarak dolaşımdaki miktarını azaltabilir.

•         Lösemiler

•         Romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi)

•         Beslenme bozuklukları

•         Vitamin eksiklikleri

•         Radyasyon tedavisi

•         Verem (Tüberküloz)

Tam kan sayımında WBC değeri düşük olan bir hastanın öncelikle panik yapmaması, bu laboratuvar değerinin lösemi dışında birçok hastalığın bulgusu olabileceğini bilmesi ve ilgili hekim ya da hekimlerle işbirliği yaparak tüm bu hastalıklar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Beyaz küre yüksekliği ve düşüklüğü lösemi belirtisi mi?

Lösemilerde beyaz küre yüksekliği veya tam tersine düşüklüğü izlenebilir. Fakat beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü tesbit edilen hastalarda tek neden lösemi değildir. Lösemi dışında da daha önce belirttiğimiz birçok hastalık beyaz kürelerde düşüklüğe veya yüksekliğe neden olabilir. Hemen hemen tüm lösemi çeşitlerinde sadece beyaz küre düşüklüğü veya yüksekliği tek laboratuvar bulgusu değildir. Çoğu lösemi de bunlara ilaveten pıhtılaşma hücrelerinin sayısında ve hemoglobin dediğimiz kan miktarında da birlikte düşüklük veya yükseklik görülebilir.

Beyaz küre normal, düşük veya yüksek iken CRP değerinin yüksek olması ne anlama gelir?

CRP karaciğer tarafından üretilen ve inflamasyon dediğimiz yangı veya iltihap durumunda yüksekliği tesbit edilen bir proteindir. Her türlü infeksiyon durumunda, romatizmal hastalıklarda, kronik bağırsak hastalıklarında, kalp krizinde ve kanserlerde yükselebilir. Özellikle beyaz küre yüksekliği ile birlikte yüksek bulunması öncelikle infeksiyon durumunu akla getirir.

Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği daha çok virüslere bağlı oluşan infeksiyonlarda meydana gelir. Bu nedenle üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen her türlü nezle ve grip durumunda bu değişiklikler izlenebilir. Bunların dışında bazı romatimal hastalıklarda, dalağın ameliyatla çıkarılması durumunda, ilaçlar bağlı ve bazı lösemi tiplerinde yükseklik görülebilir.

Beyaz küre ve trombosit düşüklüğü hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve trombosit düşüklüğünün en sık nedenlerinden bir tanesi üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen nezle ve grip durumudur. Bunların dışında çoğu virüslere bağlı infeksiyonlar bu düşüklüğe neden olabilir. Beyaz küre ve trombosit düşüklüğüne hemoglobin dediğimiz kan miktarının düşüklüğü eşlik ediyorsa neden daha önemli olabilir. Olası tüm kemik iliği tembellikleri, lösemiler ve diğer kan hastalıkları açısından araştırılması gerekir.

Beyaz küre ve trombosit yüksekliği hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve trombosit yüksekliğinin en sık nedeni vücutta oluşan bir infeksiyon ve iltihap durumudur. Özellikle bakteri adını verdiğimiz mikroorganizmalarla oluşan infeksiyonlar (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) hem beyaz küreleri hem de trombosit dediğimiz pıhtılaşma hücreleri artırabilir. Bunların dışında kronik lösemilerden kronik myeloid lösemide, lösemi dışı kemik iliğin aşırı çoğalması ile karakterize myeloproliferatif hastalıklarda, bazı romatizmal hastalıklarda, hemoliz adını verdiğimiz kan parçalanması ile giden durumlarda, dalağın ameliyatla alınması durumunda, bazı cerrahi operasyonlar sonrasında, bazı alerjik hastalıklarda bu durum görülebilir. 

Beyaz küre yüksekliği belirtileri nelerdir?

Yine belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar bulgusudur. Beyaz küre yüksekliğinde izlenecek yol aynı beyaz küre düşüklüğünde olduğu gibi beyaz küre yüksekliğine neden olan hastalıkları gözden geçirmektir. Yazının başında belirttiğimiz gibi infeksiyonlar, infeksiyon dışı iltihap yapan durumlar, dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması, lösemiler, lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar, kalp krizi, anksiyete ve stres durumları, ilaçlar, hemoliz olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları, hormon bozuklukları, alerjik hastalıklar beyaz küre yüksekliğine neden olabilir.

Bütün bu nedenler arasında beyaz küre yüksekliğinin de en sık belirtisi infeksiyon bulguları olarak sayabileceğimiz ateş, üşüme – titreme, öksürük, boğaz ağrısı, geni akıntısı, balgam, idrar yaparken yanma, ishal, karın ağrısıdır. sık infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Cilt ve yumuşak dokudaki iltihap belirtileri açısından dikkatli olmak gerekebilir. kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.

Beyaz küre düşüklüğü belirtileri nelerdir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar bulgusudur. Beyaz küre düşüklüğünde izlenecek yol beyaz küre düşüklüğüne neden olan hastalıkları gözden geçirmektir. Daha önce belirttiğimiz gibi nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar, doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklar, kemik iliğini işgal eden kanserler, tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği durumlar, şiddetli ve bakterilerin yol açtığı infeksiyonlar, ilaçlar, vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar, kemik iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom), kemoterapiler, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü, ileri derecede dalak büyüklüğü, lösemiler, romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi), beslenme bozuklukları, vitamin eksiklikleri, radyasyon tedavisi ve verem (Tüberküloz) beyaz küre düşüklüğüne neden olur.

Bütün bu nedenler arasında beyaz küre düşüklüğünün en sık belirtisi sık infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Bunun dışında altta yatan nedene bağlı olarak ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.

Beyaz küre değeri nasıl yükseltilir? Beyaz küre düşüklüğü tedavisi nedir? Beyaz küre düşüklüğüne ne iyi gelir?

Beyaz küre nasıl yükseltilir sorusuna yanıt verebilmek için öncelikle beyaz küre düşüklüğüne hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklarda hastalık iyileştikten sonra beyaz küre sayısı kendiliğinden normale gelir. Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklarda kök hücreleri uyarıcı ilaç tedavisi veya kök hücre nakli tedavi seçenekleri arasında yer alır. Kemik iliğini işgal eden organ kanserleri veya lösemilerde o hastalığa yönelik kemoterapi, hedef tedaviler, akılllı ilaçlar veya immünoterapi kullanılabilir. Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği ve sayısını azalttığı otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılır. Bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda uygun antibiyotik kullanımı ile infeksiyonun düzeltilmesi değerleri normale getirir. İlaca bağlı beyaz küre düşüklüğünde bu duruma neden olan ilacın geçici ya da kalıcı olarak kesilmesi değerlerin normale gelmesini sağlar. Kemik iliği yetmezliklerinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ve kemik iliğini uyaran ilaçların kullanımı ve kök hücre nakli sayılabilecek tedavi seçenekleridir. Dalak büyümesine bağlı beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine bağlı düşmesi bazen dalağın alınması ile düzelebilir. İnternette çok sayıda beyaz küreyi yükseltecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.

Beyaz küre yüksekliği nasıl düşürülür? Beyaz küre yüksekliği tedavisi nedir? Beyaz küre yüksekliğine ne iyi gelir?

Aynı beyaz küre düşüklüğü nasıl yükseltilir sorusunda olduğu gibi, beyaz küre yüksekkliğinin nasıl düşürüleceği sorusuna yanıt verebilmek için beyaz küre yüksekliğine hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Eğer beyaz küre yüksekliğinin sebebi bir iltihap yani vücuttaki herhangi bir yerde oluşan infeksiyon (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) ise uygun antibiyotik tedavisi ile düşürülebilir. İlaçlara bağlı bir yükseklik ise çoğunlukla ilacın kesilmesine bağlı normale gelecektir. Sigaraya bağlı olduğu düşünülürse sigaranın bırakılmasından yaklaşık 6 ay – 2 sene içinde değerler normale gelir. Romatizmal bir hastalığa bağlı ise uygun romatizmalar ilaçlar ile romatizma kontrol altına alınırsa beyaz küreler de normal değerlerine gelir. Eğer beyaz küre yüksekliğinin nedeni hematolojik bir hastalık veya kanser ise (lösemi, lenfoma, miyeloma, myeloproliferatif hastalıklar) bu hastalıklara özel kemoterapi yada akıllı ilaçlarla hastalık kontrol altına alınarak beyaz küreler normale getirilebilir. Anksiyete ve stres durumuna bağlı beyaz küre yüksekliğinde mümkün olduğu kadar stresten uzaklaşılmalı ve uygun tedaviler psikiyatristler tarafından başlanmalıdır. Kalp krizi durumunda kriz tedavi edilip iyileştikten sonra beyaz küreler belirli bir zaman dilimi içinde normale döner. İnternette çok sayıda beyaz küreyi düşürecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.

Beyaz küre iğnesi nedir?

Beyaz küre iğnesi kemik iliğindeki kök hücrelerin çoğalmasını ve olgunlaşarak kemik iliğinden kana geçişini artıran bir tedavidir. Tıbbi ismi “Granulosit Koloni Stimule Edici Faktör” (G-CSF) olarak bilinir. Beyaz küreleri geçici olarak yükseltmeyi sağlar. Kanser hastalarında kemoterapi sonrası düşen beyaz kürelerin hızlıca yükseltilmesinde kullanılabileceği gibi, kök hücre verecek kişilerde kök hücrelerin kemik iliğinden kana geçişini sağlayarak rahatlıkla kandan kök hücre toplanabilmesi için de kullanılır. Bu nedenle “Kök Hücre Aşısı” olarak da bilinir.

Beyaz küre – kanser bağlantısı var mıdır?

Beyaz küre düşüklüğü ve yüksekliği ile kanser oluşumu arasında direkt bir bağlantı veya ilişki bulunmamaktadır. Fakat hematolojik kanserler dediğimiz lösemi, lenfoma ve miyelom hastalığında ve bazı organ kanserlerinde beyaz küre düşüklüğü veye yüksekliği görülebilir.

Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir mi? Yenidoğanda beyaz küre sayısı nasıldır?

Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir. Özellikle hayatın ilk yıllarında normale göre biraz yükselmekle birlikte 18 yaşından sonra genellikle bir mm3 kanda 4 bin-10 bin arasında seyreder. Doğumdan sonra ilk haftalarda yenidoğan bebeklerde beyaz küre sayısı ve beyaz küre alt tip hücresi olan lenfosit sayısı yüksektir. Beş – altı yaşlarında beyaz küre sayısı normale dönerken lenfosit oranı düşer ve nötrofil dediğimiz hücreler en fazla sayıda olur.

Beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü hamilelikte farklılık gösterir mi?

Gebelikte beyaz küre sayısı genelde normal olmakla birlikte herhangi bir infeksiyon olmadan yüksek de bulunabilir. Genelde bir mm3 kanda 13.000 – 15.000 civarında seyredebilir. Bu durumda mutlaka bu duruma herhangi bir infeksiyonun eşlik edip etmediği beyaz kürelerdeki bu artışın herhangi bir kan hastalığına bağlı olup olmadığı incelenmelidir. Doğum sırası ve sonrasında bu artış daha fazla olabilir. Doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde genellikle normale döner.

Referanslar

1. Martin S. Blumenreich. The White Blood Cell and Differential Count. Clinical Methods: The History, Physical, and Laboratory Examinations. 3rd edition.

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

LENF BEZİNDEKİ ŞİŞLİĞİ İHMAL ETMEYİN!

Lenf bezlerindeki şişlik halk arasında ilk olarak lenfomayı akla getiriyor. Ancak boyunda veya vücudun her hangi bir yerinde lenf bezlerinde yaşanan şişliğin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlerden meydana geliyor. Yine de bu tür şişliklerde zaman kaybetmeden doktora başvurmak hayati önem taşıyor. 15 Eylül “Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” nedeniyle tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istedik.

Bu belirtilere dikkat edin

Lenfoma, lenf sisteminin hücrelerinde başlayan kanserdir. Lenf sistemi, vücudun enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olan bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenfomanın en sık görülen belirtisi lenf bezindeki şişlik yani lenf bezinin büyümesidir. Fakat, lenf dokusu tüm vücutta bulunduğundan hemen hemen her yerde de başlayabilir Bu nedenle, hastalığın belirtileri tutulan bölgeye ve organa göre değişiklik gösterebilir:

  • Dalakta büyüme
  • Ateş,  gece terlemeleri ve nefes darlığı
  • Halsizlik, yorgunluk, iştah ve kilo kaybı
  • Özellikle kemiklerde ağrı ve karın ağrısı
  • Kalıcı öksürük, inatçı kaşıntılar ve cilt döküntüleri
  • Alkol tüketiminden sonra lenf bezlerinde ağrı
  • Sık enfeksiyonlar lenfomada görülebilen belirtiler arasındadır.

Şişlikten korkmayın ama ihmal de etmeyin

Boyunda 1 cm. kasık bölgesinde ise 2 cm. olan lenf bezleri normal kabul edilebilir. Bu boyutların üzerinde bir büyümede lenfoma akılda tutulması gereken bir hastalıktır. İster boyunda ister başka bir bölgede yaşanan lenf bezi şişliklerinde, hastaların kötü huylu bir tümörü düşünerek telaşlanması doğaldır. Ancak bu tür büyümelerin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlere bağlıdır. Lenf bezinde lenfoma haricindeki şişlikler; enfeksiyon, bağışıklık sisteminden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, romatizmal hastalıklar ve lenf dokusunu oluşturan hücrelerin içinde bazı moleküllerin birikiminden kaynaklanan depo hastalıklardan kaynaklanabilmektedir. Lenf bezlerinde yaşanan şişliklerin zaman kaybetmeden doktora başvurarak büyümenin nedeninin belirlenmesi gerekmektedir.

Lenf bezindeki şişlik ağrımıyorsa

Lenf bezindeki şişliklerin ağrıyla birlikte yaşanması hastaları daha fazla endişelendirmektedir. Ancak lenf bezi şişliklerinde ağrı genellikle enfeksiyon kaynaklıdır. Lenfomadaki şişliklerin büyük bir çoğunluğu ise ağrısızdır.  40 yaş ve üzerinde ortaya çıkan, ağrısız ilerleyen,  haftalar veya aylardır geçmeyen, sert, birbirine yapışık, birden çok ve lastik kıvamında olan şişlikler lenfoma şüphesini artırmaktadır.

Tedavi hastaya göre planlanıyor

Lenfoma tedavisinde belirli standartlar olmakla birlikte tedavinin planlanmasında hastalığın yaygınlığı, alt tipi, tümörün bazı biyolojik özellikleri ve kişinin genel sağlığı da dahil olmak üzere dikkate alınması gereken birçok faktör mevcuttur. Bu nedenle her hastaya göre tedaviyi bireyselleştirmek gerekebilir. Lenfoma tedavisinde; kemoterapi, akıllı moleküller denilen hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli ve radyoterapi tedavileri uygulanabilmektedir.

Kaynaklar

  1. https://www.cancer.gov/types/lymphoma
  2. https://www.uptodate.com/contents/hodgkin-lymphoma-in-adults-beyond-the-basics
  3. https://www.lls.org/sites/default/files/file_assets/lymphomaguide.pdf
  4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK385269/
  5. https://www.cancer.org/cancer/non-hodgkin-lymphoma.html
  6. https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/non-hodgkins-lymphoma/symptoms-causes/syc-20375680

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

MİYELOM TEDAVİSİNDE YENİ GELİŞME

ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), relaps refrakter multipl miyelomlu (RRMM) yetişkin hastaların tedavisi için, en az dört tedavi almış ve hastalığı en az iki proteazom inhibitörü, en az iki immünomodülatör ajan ve bir anti-CD38 monoklonal antikoru dahil olmak üzere diğer birkaç tedavi formuna dirençli olan yetişkin hastaların tedavisinde ağızdan alınan selinexor tabletlere hızlandırılmış onay vermiştir.

İlacın etki mekanizmasının XPO1 adı verilen taşıyıcı bir proteinin baskılanarak tümör oluşumunu engelleyen proteinlerde çekirdek içinde artma ve kanser yapan proteinlerde ise azalma sağlanması şeklinde olduğu belirtiliyor.

Multipl miyelom, plazma hücrelerinde başlayan (antikor üreten beyaz kan hücreleri) kanserdir ve ayrıca “plazma hücreli miyelom” olarak da adlandırılabilir. Anormal plazma hücreleri kemik iliğinde çoğalır ve vücudun birçok kemiğinde tümörler oluşturur. Daha fazla antikor yapıldığı için kanın durağanlaşmasına neden olabilir ve kemik iliğinin yeteri kadar sağlıklı kan hücreleri yapmasını engelleyebilir. Multipl miyelomun kesin nedenleri bilinmemektedir, ancak yaşlı bireylerde daha fazla görülür.

Deksametazon ile kombinasyon halinde Selinexor ile tedavi edilen RRMM’li 83 hastada etkinlik değerlendirilmiş ve çalışmanın sonunda, toplam cevap oranı % 25.3 olarak ölçülmüştür. İlaç tedavisine verilen ortanca yanıt süresi 3.8 ay olarak saptanmıştır.

Selinexor tabletlerini deksametazon ile birlikte alan hastaların ortak yan etkileri arasında düşük beyaz kan hücresi sayısı (lökopeni), bir tür beyaz kan hücresi olan nötrofil sayısının düşmesi (nötropeni), düşük trombosit sayısı (trombositopeni) ve kansızlık anemi) sayılabilir. Hastalarda tedavi sırasında ayrıca kusma, bulantı, yorgunluk, ishal, ateş, iştah ve kilo kaybı, kabızlık, üst solunum yolu enfeksiyonları ve düşük kan sodyum düzeyleri (hiponatremi) olabileceği de bildirilmiştir.

 Miyelom hastalığında selinexor tedavisini detaylı açıklayan çalışmaya linki tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Sağlık ve umutla kalın…

Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Referans
https://www.fda.gov/news-events/press-announcements/fda-approves-new-treatment-refractory-multiple-myeloma

SERUM DEMİR TESTİ: YÜKSEK, DÜŞÜK VE NORMAL DEĞERLER

Bu yazıda, serum demir testinin hangi durumlarda istenmesi gerektiğini, kandaki normal demir aralıklarını ve demir seviyeleri çok yüksek veya çok düşük olan kişilerin tedavi seçeneklerini kısaca anlatmaya çalışacağız.

Kanda çok fazla veya çok az demir bulunması ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Hekiminiz, bir insanın kanında sağlıklı miktarda demir bulunmadığından şüpheleniyorsa, serum demir testi isteyebilir.

Bu yazıda, serum demir testinin hangi durumlarda istenmesi gerektiğini, kandaki normal demir aralıklarını ve demir seviyeleri çok yüksek veya çok düşük olan kişilerin tedavi seçeneklerini kısaca anlatmaya çalışacağız.

Serum demir testi nedir?

Serum demir testi, doktorların bir kişinin kanında ne kadar demir olduğunu belirlemesini sağlar.

Test için pıhtılaşma elementlerini ve kan hücrelerini bir kan numunesinden çıkarılmasından sonra kalan sıvı olan serum kullanır.

Testin öncelikli amacı, bir kişinin kanında anormal derecede yüksek veya düşük demir seviyelerinin olup olmadığını kontrol etmektir, bunların her ikisi de ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

Serum demir testinin sonuçları, bireyin yaşadığı herhangi bir semptomun tanı ve tedavisine yardımcı olabilir. Tanı konulması amacıyla, aynı zamanda başka demir ile ilişkili serum testlerinin de yapılması gerekebilir.

Test öncesi ve sırasında hangi hazırlıklar yapılmalıdır?

Serum demir testi, minimal risk içeren nispeten basit bir testtir. Hazırlık aşamasında, testten önce 8 – 12 saat aç kalmak ve bu süre zarfında ilaç almaktan kaçınmak gerekebilir.

Bir doktor, hemşire veya flebotomist kişinin kolundan küçük bir kan örneği alır ve test için laboratuara gönderir. Çıkan sonuçlar doktor tarafından yorumlanır.

Serum demir testi ve yardımcı diğer testler

Test, serumdaki toplam demir seviyesini, bir desilitre kan başına mikrogram (mcg / dL) cinsinden ölçecektir.

Serum demir testine ek olarak, mutlaka serum transferrin seviyesine de bakılır. Transferrin, kandaki demirin taşınmasından sorumlu olan bir protein türüdür. Transferrin seviyeleri doktora kanda çok fazla mı yoksa çok az mı demir olduğunun tespitinde yardımcıdır. Transferrin için ölçüm birimi desilitre başına miligramdır (mg / dL).

Serum demir testi ile birlikte değerlendirilmesi gereken diğer bir test ise “toplam demir bağlama kapasitesi” (TDBK) adı verilen testtir. Bu test, transferinin kanda bağlanabileceği demir miktarını gösterir ve mcg/dL şeklinde ifade edilir.

Normal aralıklar

Sonuçlar, bir kişinin genel sağlığına bağlı olarak zaman içinde değişebilir. Tanımlanan normal seviyeler bir laboratuvardan diğerine değişme gösterebilir ancak tipik olarak aşağıdaki aralıklar dahilindedir:

TDBK: 262–474 mcg/dL

Toplam serum demiri: Kadınlarda 26–170 mcg/dL ve erkeklerde 76–198 mcg/dL

Transferrin doygunluğu (saturasyonu): 204–360 mg/dL

Anormal değerler

Serum demir testi ve diğer ilişkili testlerde düşük veya yüksek değerler görülebilir. Normal aralıklar kişilere ve laboratuvar referans aralıklarına göre değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle bir kişinin doktoru ile sonuçlarının ne anlama geldiğini konuşması gerekir.

Genel olarak konumak gerekirse, 26 mcg/dL’nin altında olması kadınlar için, 76 mcg/dL’nin altında olması erkekler için serum demir değerinin düşük olduğu anlamına gelir. Yine, serum demir değeri erkekler için 198 mcg/dL’nin, kadınlar için 170 mcg/dL’nin üzerinde ise yüksek olarak kabul edilir.

Serum demiri düşük kişilerde, demir eksikliğinden bahsedebilmek için TDBK testinde artış ve transferrin doygunluğunda azalmanın gösterilmesi gerekir.

Anormal sonuçların nedenleri

Çok yüksek veya çok düşük demir seviyeleri birkaç farklı sağlık sorununu gösterebilir.

Düşük seviyeler, bir kişinin diyetinde yeterince demir tüketmediğini veya vücudunun doğru şekilde demir işlemediğini gösterebilir. Kadınlar için yoğun adet kanamaları düşük demir seviyelerine katkıda bulunan en önemli nedenler arasındadır.

Düşük demir seviyelerinin diğer olası nedenleri arasında şunlar vardır:

  • Gastrointestinal sistemden (mide ve/veya bağırsaklardan) kan kaybı
  • Vücudun herhangi bir yerinden kan kaybı
  • Gebelik

Demir düzeyi çok yüksek olduğunda, bir kişinin çok fazla demir içeren yiyecekler tükettiğini gösterebilir. Yine, “hemokromatozis” adı verilen kalıtsal bir hastalıkta yüksek demir seviyeleri görülebilir.

Yüksek demir düzeyinin diğer nedenleri arasında şunları sayabiliriz:

  • Karaciğer sirozu, karaciğer yetmezliği ve hepatit dahil kronik karaciğer hastalığında oluşan doku hasarı burada depolanan demirin kana çıkmasına neden olur.
  • Demir zehirlenmesi (çok fazla demir takviyesi almaya bağlı)
  • Kırmızı kan hücrelerinin anormal parçalanması olarak tarif edilebilecek hemolitik anemi (Alyuvarlardaki demir kana çıkar
  • Sık kan transfüzyonu yapılması

Anormal demir düzeyleri nasıl düzeltilir?

Serum demir düzeyi ve diğer demir ilişkili testlerin yapılmasının ardından, doktorunuz demir seviyelerinizi düzeltebilmeniz için çeşitli yollar önerecektir.

Düşük demir düzeyine sahip kişilerin diyetlerinde değişiklik yapması veya demir takviyesi alması gerekebilir.

Öncelikli olarak bu kişilerin demir açısından zengin yiyecekleri yemeleri gerekebilir. Demir içeriği yüksek yiyecekleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:

  • Dana karaciğeri
  • Kırmızı et
  • Koyu yeşil yapraklı sebzeler
  • Kepekli tahıllar
  • Baklagiller

Tam tersine, yüksek demir seviyesine sahip olan kişilerin diyetlerindeki demiri azaltmak gerekir. Bazı nadir durumlarda demir emilimi artırabilmesi nedeniyle C vitamini takviyesinden de kaçınmaları gerekebilir.

Bir kişinde kronik karaciğer hastalığı nedeniyle yüksek demir düzeyi varsa, alkol tüketmek gibi karaciğerde daha fazla hasar oluşturabilecek durumlardan özellikle bazı ilaçlardan kaçınması gerekebilir.

Demir düzeyi çok fazla olan kişilerde, kanda serbest halde dolaşan demir organ ve dokularda birikerek organ yetmezliğine neden olabilir. Bu nedenle, bu kişilerde fazla kan “flebotomi” adı verilen bir süreç ile alınarak demirin uzaklaştırılması sağlanabilir.

Aşırı demir yüklenmesinin nedenini belirlemek için doktorunuzun daha fazla test yapması gerekebilir. Altta yatan nedenin tam olarak aydınlatılması, demir seviyelerini azaltmak için gerekecek yöntemin daha net bir şekilde belirlenmesini ve dolayısı ile etkili bir şekilde tedavi edilmesini sağlayacaktır.

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Referans

  1. Tietz textbook of Clinical Chemistry and Molecular Diagnostics. Edited by N Rıfai, AR Horvath, CT Wittwer. Elsevier, 2018.

AKUT LÖSEMİLER

Kanser hem dünyada hem de ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci ölüm sebebidir. Erken teşhis edildiğinde tedavisi ve yaşam kalitesinin artırılabildiği kanser türleri göz önüne alındığında korunmanın önemi artmaktadır. Bu kapsamda erken teşhisin önemine vurgu yapmak amacıyla her yıl 1-7 Nisan arasında çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu amaçla bu yazımızda önemli bir hematolojik kanser olan “akut lösemiler” hakkında bilgi vermeye çalıştık.

Akut Lösemi nedir?

Kanda akyuvar adını verdiğimiz hücreleri oluşturan kemik iliğindeki bir grup hücrenin kısa zaman içerisinde anormalleşip aşırı çoğalma özelliği kazandığı ve bu çoğalmanın etkisi ile kemik iliğinde kan yapımının azalmasına neden olan bir kemik iliği kanseri türüdür. “Akut” kelimesi, bu lösemi tiplerinin tedavi edilmezse hızlıca ilerleyebileceği ve muhtemelen birkaç ay içinde ölümcül olabileceği anlamına gelir.

Resim 1: Akut lösemili bir hastanın periferik kan yaymasında “blast” adını verdiğimiz lösemi hücreleri gözleniyor.

Akut Lösemi niçin oluşur? Nedenleri nelerdir?

Öncelikli olarak şunu belirtmeliyiz ki, akut löseminin kesin bilinen bir nedeni yoktur. Akut lösemi nedenlerini iki ana başlık altında toplamak daha doğru olur. Bunlar:

  1. Genetik nedenler
  2. Çevresel faktörlerin etkisi

Genetik nedenler deyince genellikle doğuştan kazanılan ve irsî olarak bilinen nedenler kastedilmemektedir. Bu hastalıklarda ortaya çıkan genetik bozukluklar yaşamın herhangi bir döneminde sonradan kazanılan bozukluklardır. Kromozomları oluşturan genlerin birinde ya da birkaçında görülebilir. Bazen kromozomlardaki kırılmalar, kırılan parçanın başka bir kromozoma yerleşmesi şeklinde de genetik bozukluklar görülebilir. Bu durum hücrenin hem kanserleşmesine hem de aşırı çoğalma yeteneğine sahip olmasına neden olarak lösemi gelişimine neden olabilir.

Çevresel faktörlerden en sık görülen nedenler arasında ise radyasyona yüksek dozlarda maruz kalma (genelde bu maruziyetten uzun yıllar sonra ortaya çıkar), sigara veya hücrelerin yapısını bozan bazı kimyasallar sayılabilir. Bunların dışında Down sendromu gibi kalıtsal bazı hastalıklar, kemik iliği tembelliği olarak ifade edebileceğimiz bazı kan hastalıklarının seyrinde lösemi oluşma sıklığının arttığı bilinmektedir. Herhangi bir kanser türü için kemoterapi almış hastalarda ileri ki yıllarda lösemi meydana gelebilir. Virus adını verdiğimiz bazı mikroplar lösemi oluşumunu tetikleyebilir.

Kaç çeşit akut lösemi vardır?

Akut lösemiler ikiye ayrılır:

  1. Akut Myeloid Lösemi (AML)
  2. Akut lenfoblastik lösemi (ALL)

AML, “Akut miyelositik lösemi”, “akut miyelojenöz lösemi”, “akut granülositik lösemi” ve “akut lenfositik olmayan lösemi” gibi birçok başka isimle de anılır. “Miyeloid”, bu löseminin kemik iliğinde başladığı hücre tipini ifade eder. AML’nin çoğu vakası beyaz kan hücrelerine (lenfositler dışında) dönüşecek hücrelerden gelişir, ancak bazı AML vakaları diğer kan oluşturan hücrelerden de gelişebilir.

ALL, çocuklarda yetişkinlere göre daha yaygındır. Kemik iliği hücrelerinin kötü huylu bir hastalığıdır. Bu hastalıkta, henüz tam gelişmemiş “lenfoid hücre” adı verilen hücrelerin aşırı çoğalması ve iliğin normal hücrelerinin yerini alması söz konusudur.

Hangi belirtiler görülür?

Akut lösemiler çok hızlı seyir gösteren lösemi tipleridir. Bu hastalığa yakalanan kişiler de bir hafta önce hiçbir bulgu yokken veya yapılan kan sayımları tamamen normal iken bir haftalık süre içerisinde hem kan sayımı düzeyleri bozulabilir hem de ani olarak bazı belirtiler gözlenebilir. Bu nedenle aşağıda değindiğimiz belirtilere dikkat edilmelidir.

Bu belirtilerden en sık görülenler:

  1. Ani başlayan halsizlik ve yorulma: Kemik iliğini işgal eden lösemi hücrelerinin kan yapımını bozması ve buna bağlı alyuvar sayısının azalmasına bağlı ortaya çıkar. Bu kişilerin alyuvar sayısının azalması hemoglobin dediğimiz organlara oksijen taşıyan bir proteinin de azalmasına neden olur. Hemoglobin düzeyinin düşmesi başta halsizlik ve yorgunluk olmak üzere, yol yürürken nefes darlığı, çarpıntı ve uyku haline neden olabilir.
  2. Kanama: Kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri pıhtılaşma hücresi olarak bilinen “trombosit” adı verilen hücrelerin yapımının azalmasına neden olarak kanamaya eğilim oluşturabilirler. Bu nedenle, bu hastalarda özellikle diş eti kanamaları, vücutta morarmalar, burun kanaması olabilir.
  3. İnfeksiyon/İltihap: Yine, kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri savaşçı hücreler olarak bilinen “lökosit” adı verilen hücrelerin üretimini bozar ve sayılarını azaltır. Bu hücreler vücudun savunma hücreleridir. Üretimlerindeki bozukluk infeksiyon gelişimine neden olabilir. Mevcut infeksiyonun yerine göre ateş, boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı, geniz akıntısı, ciltte yani yumuşak dokuda iltihap gibi belirtiler izlenebilir.

Akut lösemiler kemik iliğinde başlar fakat çoğu durumda hızla kana geçer. Bazen lenf bezleri, karaciğer, dalak, merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) ve testisler dâhil vücudun diğer bölgelerine de yayılabilir. Bu durumda hastalığın yayıldığı organa bağlı da bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Unutulmaması gereken nokta ise aşağıdaki belirtilerin bir ya da bir kaçının kişide görülmesi akut lösemi tanısı koydurmaz. Bu belirtilere mutlaka kan sayımındaki bozuklukların eşlik edip etmediğine bakılmalıdır.  Bahsedilen belirtileri şöyle sıralayabiliriz:

  • Öksürük, hıçkırık: Hastalığın akciğere yayılması veya göğüs boşluğundaki lenf bezlerini büyütmesine bağlı ortaya çıkabilir.
  • Nefes darlığı: Yine hastalığın akciğere yayılması veya göğüs boşluğundaki lenf bezlerini büyütmesine bağlı ortaya çıkabileceği gibi kan değerlerinin düşmesine veya akciğer infeksiyonuna bağlı da görülebilir.
  • Karaciğer, dalak veya lenf bezlerinde büyüme: Lösemi hücrelerinin kemik iliğinden çıkarak kan veya lenf yolu ile bu organları işgal etmesine bağlı görülebilir.
  • Baş ağrısı, baş dönmesi, denge bozukluğu, bel ağrısı,  uyku hali: Lösemi hücrelerinin beyin başta olmak üzere sinir sistemine veya omuriliğe yayılması nedeni ile görülebilir.
  • Kemik ağrıları: Kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri her türlü kemik ağrısına neden olabilir.
  • Genital organlarda şişlik: Özellikle erkek hastalarda testis tutulumu izlenebilir. Kendini ağrısız şişlik ile gösterebilir.
  • Karın ağrısı, kabızlık, bulantı, kusma: Akut lösemiler nadir olarak “gastro intestinal sistem” olarak ifade edilen mide-bağırsak sistemine yayılarak bahsedilen belirtileri oluşturabilir.

Akut lösemiler nasıl teşhis edilir?

Doktorunuz fizik muayene, tıbbi sorular ve kişinin kanına ve kemik iliği hücrelerine bakan testlere dayanarak akut lösemi tanısını koyabilir.

Tıbbi Geçmiş

Doktorunuz tarafından tıbbi geçmişiniz sorgulanarak sağlık alışkanlıklarınız, geçmiş hastalıklarınız ve tedavileriniz hakkında bilgi toplanır.

Fizik Muayene

Doktorunuz tarafından genel vücut muayeneniz yapılır. Bu muayene ile fiziksel sağlığınız alışılmadık bulgular veya belirtiler açısından kontrol edilir. Fizik muayene sırasında lenf bezeleriniz, dalak ve karaciğeriniz büyüme olup olmadığı açısından incelenecektir.

Tam Kan Sayımı (CBC)

Bir kan örneği toplanır ve çeşitli parametreleri ölçmek için incelenir:

• Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar), beyaz kan hücreleri (akyuvarlar) ve trombositlerin (pıhtılaşma hücreleri) miktarı

• Alyuvarlara bağlı hemoglobin miktarı

• Hematokrit adı verilen kırmızı kan hücrelerinden oluşan numunenin oranı bu tetkik ile saptanır.

Kan ve İdrar Biyokimya Testleri

Organların ve dokuların kan dolaşımına saldığı belirli maddelerin seviyelerini ölçmek için yapılan bir kan örneği analizidir. Bu maddelerin alışılmadık derecede yüksek veya düşük seviyeleri hastalığın tanısında yardımcı olabilir.

Periferik Kan Yayması

Doktorunuz, kan örneğinizi mikroskop altında kontrol ederek kan hücrelerinin şeklindeki değişiklikleri inceler. Akut lösemi teşhisinde çok önemlidir. Doktorunuz aynı zamanda beyaz kan hücrelerinin miktarını, türünü ve trombosit sayısını da bu şekilde saptayabilir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemi

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi bazı büyük kemiklerinizde bulunan ve süngerimsi bir doku olan kemik iliğinin toplanması ve incelenmesi için yapılan bir işlemdir. Akut lösemi tanısını koymak ve takip etmek için kullanılır. Kemik iliği biyopsi ve kemik iliği aspirasyonu çoğunlukla aynı zamanda yapılır.

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsisi genellikle leğen kemiğinin arka kısmının tepe noktasından alınır. Bu bölgeye işlemde kullanılacak iğne ile girilerek cilt ve cilt altı dokular geçilerek önce kemiğe ulaşılır ve ilerletilerek iğne kemik iliği bölgesine yerleştirilir. Biyopsinizi yapan hematoloji uzmanı veya onkoloji uzmanı iğneye bir enjektör (şırınga) ekleyerek, kemik iliğine ait sıvı kısımdan örnek alır. Aspirasyon yalnızca birkaç dakika sürer. Eğer ilik dokusu gelmediği anlaşılırsa işlem tekrarlanabilir. Hastalığınızın durumundan kaynaklanan nedenlerle bazen kemik iliği sıvısı enjektöre hiç çekilemeyebilir. Bu durumda sadece biyopsi alınır. Kemik iliği biyopsisinde, kemiğin içine girilerek kemik iliği dokusundan örnek alınır. Kemik iliği biyopsisi için daha büyük iğne kullanılır ve bu iğne ile katı kemik iliği dokusundan örneğin yeterli olabilmesi için en az 1.5 cm (1.5- 3.5 cm) bir parça alınır. Aspirasyon gibi biyopsi de ancak birkaç dakika sürer. Her iki örnek daha sonra kemik iliği kanseri hücrelerini aramak ve sağlıklı kan hücrelerini izlemek için mikroskop altında hematolog ve patolog tarafından incelenir. Lösemi hücrelerinin kemik iliğinde belli bir oranın üzerinde olması ile akut lösemi tanısı konabilir.

Genetik analiz

Kemik iliği örneğiniz alındıktan sonra yazının başında bahsettiğimiz genetik anormallikleri aramak için doku hücrelerinin mikroskop altında analizi yapılır.

İmmünhistokimya

Kemik iliği hücrelerinin yüzeyindeki bulunan bir nevi kimlik belirteci olarak adlandırabileceğimiz antijenlerin analizidir.

Akış sitometrisi

Akış sitometri testi hücre yüzeyi üzerindeki tümör belirteçlerinin boyutu, şekli ve varlığı gibi hücrelerin diğer özelliklerini ortaya koyar. Bu test için hücreler floresan bir boyayla işaretlenir ve bir sıvıya yerleştirilir. Hücrelerden bir ışık demeti geçilerek, ışığın saçılma şekline bakılarak hücrelerin özellikleri tespit edilebilir. Akut lösemi tanısında olmazsa olmaz bir analizdir.

Bilgisayarlı Tomografi (BT) taraması

Farklı açılardan belirli vücut bölgelerinde birkaç X-ışını imgesi oluşturmayı içeren bir testtir. Organ ve dokuların daha net görülmesini sağlamak için bazen bir ilaçlı su içirilebilir veya damar yolundan verilebilir. Lenf nodları veya dalağın büyüyüp büyümediğini anlamak için göğüs, karın ve/veya pelvisin bilgisayarlı tomografi taraması yapılabilir. Tanı için şart değildir. Kemik iliği dışında herhangi bir organ tutulumundan şüphelenildiğinde doktorunuz tarafından istenebilir.

Akut lösemiler nasıl tedavi edilir?

Akut lösemi tedavisi hem hasta, hem hasta yakınları hem de tedaviyi yapan sağlık ekibi için sabır gerektirir. Tedavi uzun sürmektedir.

Tedavideki öncelikli hedef kemik iliğinde tanı esnasında %20’nin üzerinde saptanan lösemi hücresi (blast) oranını %5’e indirmektir. Bu hedefi sağlamak için aşağıdaki yol izlenir:

  1. Remisyon İnduksiyon tedavisi: Hastalığı remisyona sokmak yani lösemi hücrelerini hedef oranın altına düşürmek için yapılan tedavidir. Hem ALL hem de AML için geçerlidir. Tedavi hem kemoterapiyi hem de ALL için akıllı ilaçları içerebilir. Kemik iliğindeki lösemi hücrelerinin yok edilip yerine normal hücrelerin geçmesi herhangi bir ek komplikasyon gelişmezse yaklaşık 1 ay sürer.
  2. Konsolidasyon tedavisi: Lösemi hücrelerinin oranı %5’in altına düşmüş yani remisyon elde edilmişse, bu remisyonu devam ettirmek için yapılan tedavidir. Pekiştirme tedavisi olarak da adlandırılabilir.

Tanı esnasında bakılan hastanın risk grubuna göre tedavi şekillendirilir. Kabaca söylemek gerekirse, hastanın risk faktörleri düşük riski gösteriyorsa konsolidasyon tedavisi tamamlanır. İlgili lösemi tipine göre idame tedaviye geçilir. Hastanın risk faktörleri yüksek riski gösteriyor ise konsolidasyon tedavisini fazla uzatmadan hasta kök hücre nakline alınabilir.

  • İdame Tedavi: ALL hastalarında hasta düşük risk dediğimiz grupta ise konsolidasyon tedavisinden sonra yapılan tedavidir. Genelde ağızdan alınan ilaçlar ile yapılır. Yaklaşık 2 yıl sürer.

Kök hücre Nakli

Yukarıda belirttiğimiz gibi her akut lösemi hastasına kök hücre nakli yapılmaz. Kök hücre nakli kararı hastalığın risk durumuna göre belirlenir. Akut lösemide tercih edilen kök hücre nakli “Allojenik kök hücre nakli” dediğimiz kardeşten veya akraba dışı bir vericiden yapılan nakildir. Nakil kararı alınan hastadan ve vericilerinden 3 tüp kan alınarak doku grupları açısından uyumlu olup olmadığına bakılır ve uyum derecesine göre nakil kararı verilir.

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Referanslar

1. https://www.cancer.gov/types/leukemia

2. https://www.cancer.gov/types/leukemia/patient/adult-aml-treatment-pdq

3. https://www.cancer.gov/types/leukemia/patient/adult-all-treatment-pdq

4. https://www.uptodate.com/contents/acute-lymphoblastic-leukemia-all-treatment-in-adults-beyond-the-basics

5. https://www.uptodate.com/contents/acute-myeloid-leukemia-aml-treatment-in-adults-beyond-the-basics

MİYELOM SİNSİ BİR HASTALIKTIR!

Multipl Miyelom nedir?

Multipl miyelom, kemik iliğinde yapılan plazma hücreleri adı verilen hücrelerde ortaya çıkan bir kanser türüdür. Plazma hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynar ve yabancı mikroplarla savaşmak için gerekli antikorları üretir.  Plazma hücreleri anormalleşerek kanser hücresi haline geldiklerinde ve kontrol dışına çıktıklarında, bu hastalığa multipl miyelom adı verilir (Resim 1). Bir tek plazma hücresi kanserleşir, çoğalır ve miyelom hücrelerini oluşturur.  Miyelom hücreleri birçok farklı isimle bilinen anormal proteinler (antikor) yapar. Hücrelerin kanserleşmesi ve tüm kemik iliğini işgal eder düzeye gelmesi oldukça zaman aldığı ve bu dönemde genellikle herhangi bir bulgu görülmediği için sinsi bir hastalık olarak bilinir.

Resim 1: Multiple Myelom hastasının kemik iliğinin mikroskop altındaki görünümü

Sık görülen bir hastalık mıdır ve hangi yaşlarda görülür?

Multipl miyelom tüm kanserler arasında %1.8 oranında, tüm hematolojik kanserler arasında ise 2. sırada yer alır. Ortalama tanı yaşı 69 olup ileri yaş hastalığı olarak bilinir. Hastalığın %5’i 40 yaş altında görülebilir.

Hangi bulgu ve belirtilerle kendini gösterir?

En sık görülen bulgu kemik ağrısıdır ve kendini en sık bel ağrısı ile gösterir. Çok küçük darbelerle ya da darbe olmaksızın oluşan kemik kırıkları multipl miyelomu akla getirmelidir. Bunun dışında yorgunluk, halsizlik özellikle kan değerlerinin düşmesine bağlıdır. Kalsiyum değerinin yüksek olması ve böbrek fonksiyonlarında bozulmaya bağlı çok su içme, idrar sıklığında artış veya azalma olabilir. Bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı bu kişilerde sık infeksiyon görülebilir (zatürre, idrar yolu infeksiyonu vb). Nadir olarak bilinç değişiklikleri, kilo kaybı görülebilen bulgular arasındadır.

Tanısı nasıl konulur?

Doktorunuz fizik muayene, tıbbi sorular ve kişinin kanına ve kemik iliği hücrelerine bakan testlere dayanarak multipl myelom tanısı koyabilir.

Doktorunuz tarafından tıbbi geçmişiniz sorgulanarak sağlık alışkanlıklarınız, geçmiş hastalıklarınız ve tedavileriniz hakkında bilgi toplanır. Fizik muayenede önemli bir muayene bulgusu olmamakla birlikte kemiklerde dokunma ile hassasiyet, yüz ve ciltte kansızlığa bağlı solukluk görülebilecek muayene bulguları arasındadır. Kan testlerinde hastalığın aktivasyonunu gösteren bazı parametreler ile kanserli hücrelerin ürettiği anormal proteinlerin miktarına bakılır. Kemik İliği aspirasyon ve biyopsisi ile miyelom hücrelerine dönüşen anormal plazma hücrelerinin oranına bakılır. Bilgisayarlı tomografi veya PET ile kemiklerde veya herhangi bir organda hastalığa bağlı lezyon olup olmadığı araştırılır. Bu lezyonlar kemiklerde güve yeniği tarzında lezyonlar olabileceği gibi kemik veya diğer organlarda plazmasitom denilen kitleler şeklinde de görülebilir. Bazı genetik testler yapılarak hastalığın risk grubu belirlenmeye çalışılır

Nasıl tedavi edilmelidir?

Tedaviler standart doz kemoterapi, steroidler ve daha yeni hedeflenen ajanlardan (lenalidomid, talidomid, bortezomib, carfilzomib ve pomalidomid gibi) yüksek doz kemoterapisine ve kök hücre transplantasyonuna kadar uzanmaktadır. Bu ilaçların bazıları ağız yoluyla alınırken, bazıları damardan verilir. Bu tedavi yaklaşımlarının her biri tek başına kullanılabilmesine rağmen, iki veya daha fazla anti-miyelom ilacının kombinasyonları yaygın olarak kullanılır. Standart tedavilere ek olarak, yeni tedavileri ve kombinasyonları inceleyen klinik çalışmalar birçok hasta için ek seçenektir. Multipl miyelom için tek bir standart tedavi olmadığını akılda tutmak ve bu konuyu sizi takip eden hematoloğunuzla birebir tartışmak önemlidir.

Referanslar

  1. https://www.myeloma.org/sites/default/files/resource/patient-handbook.pdf
  2. https://www.cancer.org/cancer/multiple-myeloma.html
  3. https://www.uptodate.com/contents/multiple-myeloma-treatment-beyond-the-basics