Uyumada zorluk çekiyorsanız doktorunuzla veya sağlık ekibinizle konuşarak, ihtiyacınız olan yardımı almaya çalışın. Uzun süre devam eden uyku sorunları anksiyete veya depresyon riskini artırabilir.
Hastalar İçin Makaleler
KRONİK HASTALIKLAR KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzının kanserin önlenebilir nedenlerinden olduğu bilinmektedir. Araştırmacılar, kronik hastalıklara sahip olmanın da kanser gelişiminde risk faktörü olduğu bilinen kötü yaşam tarzı kadar katkısı olduğunu, bu nedenle kronik hastalıkların “gözden kaçırılmış bir kanser risk faktörü” olduğunu belirtmektedir.
400.000’den fazla erkek ve kadın üzerinde yapılan bir çalışmada, beş yaygın kronik hastalığın ve/veya bu hastalığa ait bazı belirteçlerin pozitif olmasının, yeni kanser vakalarının beşte birine ve kanser ölümlerinin üçte birinden fazlasına katkıda bulunduğunu ortaya koydu. Bu gözlemsel çalışmada standart tıbbi taramaya tabi tutulmuş kanser öyküsü olmayan 405.878 kişiden gelen veriler incelendi. Araştırmacılar, dünyadaki hastalık yükünün çoğunu oluşturan beş yaygın kronik hastalığın etkisini değerlendirdi. Hastalar yaklaşık 9 yıl takip edildi. Şeker hastalığı (diyabet), akciğer hastalığı; kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalığı ve gut hastalığı olan ya da bu hastalıkların tanısında kullanılan tetkiklerin pozitif olduğu hastalarda, kanser görülme sıklığının ve kansere bağlı ölümlerin arttığı ve bu nedenle yaşam sürelerinin erkeklerde yaklaşık 13 yıl, kadınlarda ise 15 yıl ömrü kısaldığı bildirildi.
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Mevcut kanser önleme stratejileri yaşam tarzı risk faktörlerine odaklanıyor ve kronik hastalıkları önlenebilir kanser risk faktörleri olarak görmüyor. Gelecekteki kanser görülme sıklığını ve kansere bağlı ölümleri tahmin etmek istiyorsak mutlaka kronik hastalıkların görülme hızını göz önünde bulundurmalı ve bunların tedavisine yoğunlaşmalıyız. Kronik hastalıkların başarılı bir şekilde kontrol altında tutulması veya tamamen tedavi edilmesi kanseri önlemede ve yaşam süresini uzatmada en etkili yol olacaktır.
Çalışmada, ayrıca, egzersizin kronik hastalıklar ve bunların belirteçlerinde düzelme sağladığı gösterildi. Düzelme sağlanan hastalarda ise kanser riski yaklaşık % 40 azalmıştır. Bu nedenle, siz değerli okuyucularıma, kanser ve diğer kronik hastalıkların riskini azaltmak için fiziksel aktiviteyi etkin, ucuz ve güvenli bir önleyici strateji olarak gördüğümü de özellikle ifade etmek istiyorum.
Sağlık ve umutla kalın…
Kaynak: Tu H ve ark. Cancer risk associated with chronic diseases and disease markers: prospective cohort study. BMJ 2018;360:134.
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
“Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.”
Kansızlık nedir?
Dünya sağlık örgütü kriterlerine göre kanda hemoglobin (alyuvarlar içinde oksijen taşıyan protein) düzeyinin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL altında olmasına kansızlık (anemi) adı verilir.
En sık kansızlık nedeni hangisidir?
Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkileyen demir eksikliğine bağlı kansızlık (demir eksikliği anemisi) bugün için kansızlığın en sık görülen nedenidir. Demir eksikliği anemisi bir hastalık olmayıp, altta yatan başka bir hastalığa bağlı görülen laboratuvar bulgusudur. Bu durumun doğru tedavisi için öncelikle doğru teşhis konması ve altta yatan hastalığın aydınlatılması gerekir.
Demir eksikliği kadınlarda niçin sık görülüyor?
Demir eksikliği genellikle kan kaybına, beslenme bozukluğuna veya besinlerle alınan demirin emilmesinde görülen bozukluklara bağlıdır. Demir eksikliği riski en fazla olanlar; bebekler, küçük çocuklar, kadınlar ve kronik hastalığa sahip kişilerdir.
Demir eksikliğine bağlı kansızlık özellikle kadınlarda erkeklere göre daha sık (5-10 kat) görülür. Çünkü kadınlar demir depoları açısından daha şansızdır. Bunun en önemli nedeni ise her ay düzenli olarak tekrarlanan adet kanamaları nedeniyle kaybedilen kan ve demir miktarının vücut tarafından yerine konulamamasıdır. Yine doğum sırasındaki kan kaybına bağlı ve gebelik aralıklarının sık olması ve bu sebeple demir ihtiyacının artması nedeniyle demir eksikliği gelişebilir.
Aşırı adet kanamaları pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olabilir mi?
Toplumdaki 10 kadından birinde aşırı adet kanamaları görülür. Bir haftadan uzun süren, pıhtı içeren ve genelde bu süre içinde 10 taneden fazla ped kullanımının olduğu kanamalar için aşırı adet kanaması tanımını kullanabiliriz.
Hormonal bozukluklara, spiral kullanımına, rahim içindeki “miyom” adı verilen iyi huylu kitlelere bağlı olabilir. Bu nedenle bu durumdaki bir hastanın öncelikle bir kadın doğum uzmanına yönlendirilmesi uygun olur. Jinekolojik muayenesinde problem saptanmayan ve bahsettiğimiz nedenlere bağlı kanaması olmayan hastalarda ise mutlaka pıhtılaşma bozuklukları açısından hastanın taranması gerekir.
Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.
Pıhtılaşma faktörü eksikliği veya trombosit işlev bozukluğuna bağlı aşırı adet kanaması olan hastalarda adet döneminde kullanılan bazı ilaçlar ile kanama miktarı azaltılarak demir eksikliğinin oluşması ya da tekrarlaması önlenebilir.
Sağlık ve umutla kalın.
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
“BEYAZ KÜRE (WBC) YÜKSEKLİĞİ” SADECE İNFEKSİYONA MI İŞARET EDER?
KIRMIZI ET KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR MU?
“Kırmızı – beyaz et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi.”
İnternette kırmızı ve beyaz et tüketiminin yararları ve zararları konusunda çok yazıya rastlarız. Et besin deposudur. Vücut için gerekli olan çoğu yapıtaşını, vitaminleri et tüketiminden sağlarız. Tüm organların düzenli çalışabilmesine yönelik yararları bulunmaktadır. Bununla birlikte kolesterol ve tansiyon yüksekliğine yol açabilme olasılığı, kalp damar hastalıklarının sebepleri arasında gösterildiğini de akılda tutmak gerekir.
Et tüketiminde hangi türün (kırmızı mı, beyaz mı?) daha fazla tüketilmesi gerektiği en çok tartışılan konular arasındadır. Bu yazımızda, mevcut tartışmaya kanserler açısından ve özellikle hematolojik kanser türlerinden olan lenfoma ve miyelom için dahil olacağız.
Kırmızı et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi. Floransa Kanser Araştırma ve Önleme Enstitüsünde yapılan ve daha önce bu konuda yapılan tüm çalışmaların analiz edildiği son araştırmada, çok sayıda lenfoma ve miyeloma hastası et tüketim miktarları ve türleri açısından tarandı. Yaklaşık 16.500 lenfoma ve 3700 miyelom hastası üzerinde yapılan araştırmada kırmızı et tüketen hastalarda bu hastalıklara yakalanma riskinin beyaz et tüketenlere göre daha fazla olduğu tesbit edildi. Sonuç olarak, çalışmanın araştırmacıları, kırmızı et tüketiminin azaltılarak beyaz et ve deniz ürünleri tüketiminin artırılmasını bu hastalıklara yakalanma riskini azaltmak için öneriyorlar.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KAYNAK: Caini S, Masala G, Gnagnarella P, Ermini I, Russell-Edu W, Palli D, Gandini S. Food of animal origin and risk of non-Hodgkin lymphoma and multiple myeloma: A review of the literature and meta-analysis. Crit Rev Oncol Hematol 2016;100:16-24.
GASTRİK BYPASS AMELİYATI: KANSIZLIK RİSKİ İÇİN TAKVİYE GEREKLİ Mİ?
“Stanford Üniversitesinde yapılan araştırmada 10 yıl boyunca obesite için gastrik bypass ameliyatı olan hastalar tarandı. Ameliyat öncesi hastaların sadece %20’sinde kansızlık mevcut iken, yıllar içinde bu oranın artarak %47 seviyesine yükseldiği görüldü.”
Roux-en-Y Gastric Bypass (mide baypası) obezite cerrahisinin “altın standart” ameliyatı olarak uzun yıllardır uygulanmaktadır. Mineral ve vitamin eksiklikleri en sık görülen yan etkilerdir. Uzun dönemde anemi riskinin olup olmadığı, anemi için ek takviye gerekip gerekmediği tartışma ve merak konusu olmuştur.
Bu konudaki klinik araştırma ünlü bir cerrahi tıp dergisi olan “JAMA Surgery” dergisinde yayınlandı. Stanford Üniversitesinde yapılan araştırmada 10 yıl boyunca obesite için gastrik bypass ameliyatı olan hastalar tarandı. Ameliyat öncesi hastaların sadece %20’sinde kansızlık mevcut iken, yıllar içinde bu oranın artarak %47 seviyesine yükseldiği görüldü.
10 yılın sonunda anemi nedenleri gözden geçirildiğinde, başlıca anemi nedenlerinin demir, vitamin B12 ve folat eksikliğine bağlı olduğu belirlendi. Nadir olarak bakır, vitamin A ve selenyum eksikliği ve ameliyat yerinde oluşan ülserlerden kanama da nadir olan diğer kansızlık nedenleri olarak saptandı. Araştırmayı yapan bilim adamları, gastrik bypass sonrası gelişen aneminin düzeltilmesi için, hastaların yakın takip edilerek anemiye neden olan vitamin ve mineral eksikliğinin tesbit edilmesini ve buna göre takviye verilmesinin önemli olduğunu özellikle belirtiyorlar.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail SARI
KANSERE BAĞLI HALSİZLİK İSTİRAHAT İLE GEÇMEZ!
“Kanser tedavisinin en önemli kısmı hastalığa ve/veya kemoterapiye bağlı gelişen halsizliğin yönetimi konusudur. Küçük yürüyüşler ve hafif egzersizler bu hastalıktan muzdarip çoğu kişinin enerji düzeyini yükseltir.”
Halsizlik; kemoterapi, radyoterapi, biyolojik tedaviler, kök hücre nakli ve cerrahiden oluşan kanser tedavisinin en sık görülen yan etkisidir. Bu tedavilerin yanında kansızlık (anemi), ağrı, ilaçlar ve duygusal durum halsizliğe neden olabilir veya mevcut halsizliği kötüleştirebilir.
Hastalar kanser ilişkili halsizliği tanımlarken “son derece yorgunum”, “son derece güçsüzüm”, “üzerimde ağırlık ve uyku hali var”, “bitap düştüm”, “kötüye gidiyorum”, “enerjim kalmadı” gibi bu durumu tarif edebilecekleri cümleler kullanırlar. Bu durumdaki bir hastanın veya yakınının aklına gelen ilk şey halsizliği geçirmek için yapılacak istirahattir. Hastaya yataktan kalkmaması ve dinlenmesi önerilir. Hâlbuki istirahat kanser ilişkili halsizliğe her zaman yardımcı olmaz. Kanser ve kemoterapi ilişkili halsizlik çoğu hastanın başa çıkmada zorlandığı en önemli yan etkilerden biridir.
Eğer kendinizi ileri derecede kuvvetsiz hissediyorsanız, normal günlük aktivitelerinizi yapamıyorsanız ya da uyku veya istirahat sonrası hala yorgunluk yakınmanız varsa bunu mutlaka sizi takip eden hekim veya sağlık ekibi ile paylaşın. Çünkü bu halsizliğin birden fazla nedeni olabilir. Halsizliğin hangi günlük aktivitelerinizi nasıl etkilediğini ve yaptığınız hangi aktivite veya durumların halsizliğinizi iyileştirdiğini ya da kötüleştirdiğini mutlaka not alın.
Halsizliğimi nasıl yönetebilirim?
Aşağıdaki önerileri uygulamak sizi daha iyi hissettirebilir:
- İstirahati ve aktiviteyi dengeleyen günlük plan yapın: Sizi rahatlatacak aktiviteleri seçin. Çoğu kişi müzik dinlemeyi, okumayı, meditasyon yapmayı, resim yapmayı veya hoşlandığı kişilerle vakit geçirmeyi tercih eder. Rahatlatıcı aktiviteler enerjinizi korumanızı ve stresinizi azaltmanızı sağlar. Daha fazla enerjiye sahip olmak ve kendinizi daha iyi hissetmek için doktorunuz tarafından önerilen hafif egzersizleri de yerine getirebilirsiniz.
- İstirahat için zamanınızı planlayın: Kendinizi yorgun hissediyorsanız, gün içinde “kestirme” ya da “şekerleme” olarak tarif edilebilecek 1 saatten kısa olan uyku uyuyabilirsiniz. Unutulmaması gereken şey, gün içindeki uyku süresi fazla olursa gece uykusunda güçlük çekilir ve bu durum kişiyi halsiz ve mutsuz bırakır. Sizin için en önemli olan günlük aktivitelerinize öncelik verin ve bunları enerjinizin en iyi olduğu dönemde yapın. “yemek yemek” gibi temel ihtiyaçlarınızı ve “araba sürmek” gibi dikkat isteyen aktiviteleri mutlaka sizi takip eden doktorunuza danışın.
- İyi beslenmeye ve bol sıvı tüketmeye çalışın: Enerjinizi artıracak yiyecek ve içecekler için diyetisyen veya doktorunuzla görüşün. Yüksek protein ve kalori içeren yiyecekler enerji düzeyinizi arttırmaya yardımcı olur. Üç öğün yerine daha az ama daha sık öğünlerle beslenme sizi daha enerjik hissettirebilir. Bol sıvı tüketin. Alkol ve kafeinden kaçının.
- Hekiminizle sıkıntılarınızı paylaşın: Hekiminizle sadece hastalığa ait fiziksel yakınmalarınız dışında, hastalığa ait psikolojik sıkıntılarınızı da paylaşmanız doğru yönlendirilmeniz açısından faydalı olacaktır. Dayanılması size zor gelen düşüncelerinizi ve hislerinizi paylaşmanız bunlarla başa çıkmanızı kolaylaştırır. Hekiminiz gerekirse bu konularla ilgili bir uzmana sizi yönlendirebilir. Üzüntü ve stresinizi azaltmak sizi daha enerjik yapacaktır. Yine kontrol altında olmayan ağrı sizi halsiz bırakabileceği için, mevcut ilaçlarla düzelmiyorsa hekiminizin önerisi ile bu konu ile ilgili bir palyatif ağrı bakım uzmanından yardım alabilirsiniz.
Sağlık ve umutla kalın…
KAYNAK: www.cancer.gov
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
Muayenehane adresi: Sırakapılar Mah. Saltak Cad. No: 50 Yeşil Apt. Merkezefendi/DENİZLİ
Telefon: : 0 258 261 6460 veya 0 555 011 6460
E-posta: profdrhisari@gmail.com
Web sayfası: https://www.profdrhisari.com
Facebook: https://www.facebook.com/profdrhisari
Twitter: https://twitter.com/profdrhisari
Instagram: https://www.instagram.com/profdrhisari
WBC (BEYAZ KÜRELER) DEĞERİM DÜŞÜK: NEYİM VAR?
Bu yazımızda tetkik sonucunu gördüğünde trombosit düşüklüğü kadar hastalarımıza panik yaptıran başka bir durumu, lökosit düşüklüğünü ve nedenlerini açıklamaya çalışacağız. Lökosit düşüklüğünde hastalarımızın ilk aklına gelen aynı trombosit düşüklüğünde olduğu gibi lösemidir. Hâlbuki WBC, beyaz küreler ya da savaşçı hücreler olarak bilinen lökositlerin düşüklüğü yalnızca lösemide olmaz.
Tam kan sayımında üç hücre grubu değerlendirilir. Bu hücreler alyuvarlar (eritrositler= kırmızı küreler), pıhtılaşma hücreleri (trombositler=kan pulcukları) ve akyuvarlar (lökositler=savaşçı hücreler) olarak bilinirler.
Kan damarları içinde dolaşan beyaz küre sayısı mm3’de 4.000-10.000 hücredir. Bu değer 4.000 altına düştüğünde lökopeniden bahsedilir. Yine aynı trombosit düşüklüğü gibi bir laboratuvar bulgusudur. Bir hastalık değildir. Bu laboratuvar bulgusuna yol açan hastalığın araştırılması gerekir.
Hastaların çoğunun tam kan sayımı tetkikinde gördüğü WBC değeri düşüklüğü lökopeniyi gösterir. Şu durum ve hastalıklarda lökopeni oluşmaktadır:
- Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar
- Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklar
- Kemik iliğini işgal eden kanserler
- Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği durumlar
- Şiddetli ve bakterilerin yol açtığı infeksiyonlar
- İlaçlar (Hemen her ilaç beyaz küreleri düşürebilir).
- Vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar
- Kemik iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom)
- Kemoterapiler
- AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü
- İleri derecede dalak büyüklüğü
- Lösemiler
- Romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi)
- Beslenme bozuklukları
- Vitamin eksiklikleri
- Radyasyon tedavisi
- Verem (Tüberküloz)
Tam kan sayımında WBC değeri düşük olan bir hastanın öncelikle panik yapmaması, bu laboratuvar değerinin lösemi dışında birçok hastalığın bulgusu olabileceğini bilmesi ve ilgili hekim ya da hekimlerle işbirliği yaparak tüm bu hastalıklar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KAYNAK:
- mayoclinic.org
- William H. Kreisle MD, Manuel Modiano MD, in Decision Making in Medicine (Third Edition), 2010.
PIHTILAŞMA HÜCRELERİM DÜŞÜKMÜŞ: LÖSEMİ OLABİLİR MİYİM?
Halk arasında “pıhtılaşma hücreleri” veya “kan pulcukları” olarak bilinen “trombositler” (ingilizce adı platelet) kanın pıhtılaşmasında görev alan kan hücreleridir. Kandaki trombosit sayısının az olması durumuna “trombositopeni” adı verilir. Bir hastalık değil, bir hastalığın neden olduğu laboratuvar bulgusudur.
HEMATOLOJİK KANSERLERDE OMEGA-3 TAKVİYESİ: YARARLI MI, ZARARLI MI?
Değerli internet kullanıcıları;
Hematolojik kanserler; kan, kemik iliği ve lenf bezi kaynaklı tümörlere verilen isimdir. Gerek onkolojik gerekse hematolojik kanser tedavisinde en sık kullanılan tedavi şekillerinden birisi kemoterapidir. Gerek tedavi sırasında, gerekse tedaviden sonra hastaların en çok sorduğu soru ise gıda takviyelerinin kullanılıp kullanılamayacağı konusudur. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, doğru olan bu besinleri kullanıp kullanmamayı sizi takip eden hekiminize veya ilgili hekime danışmaktır. Bu yazımızda, hematolojik kanserlerde, gıda takviyelerinden biri olan omega-3 yağ asitleri (internette balık yağı olarak daha fazla rastlarsınız) takviyesine bilimsel ve güncel veriler ışığında göz atacağız.
Omega-3 yağ asitleri, doymamış yağ asitleri olarak bilinir. Vücut için gerekli olup insan vücudunda üretilemediğinden gıdalardan elde edilir. Soğuk sularda yaşayan yağlı balıklar, ton balığı, uskumru, sardalya ve hamsi tüketerek omega-3 yağ asitlerini alabiliriz. Bunlar dışında omega-3 yağ asitleri keten tohumu, ada çayı yağı, kivi, semizotunda en az balık yağındaki kadar bulunurlar. Daha az oranlarda ise ceviz, badem, fındık, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, mısır, mısır unu, çörek otu yağı, kanola yağı, soya yağı, tatlı patates, marul, lahana, brokoli ve diğer yeşil yapraklı sebzelerde bulunurlar. Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık boyunca bu ihtiyaç devam eder.
Erken Evre Kronik Lenfositik Lösemide Omega-3 Yağ Asitleri Kullanılabilir mi?
Kronik Lenfositik lösemi bağışıklık sistemimizde önemli yeri olan lenfosit isimli hücrelerin aşırı çoğalması ile oluşan, oldukça yavaş seyirli bir hastalıktır. Genelde 60-80 yaş aralığında görülür. Çoğu zaman hastanın hiçbir yakınması yok iken tesadüfi olarak başka bir nedenle yaptırdığı kan sayımı tahlilinde ortaya çıkar. Yavaş seyirli olması, ileri yaşlarda görünmesi nedeniyle erken evre ve yakınması olmayan hastalarda tedavinin herhangi bir yararı gösterilemediği için tedavisiz izlenebilir.
Tedavisiz izlenen erken evre kronik lenfositik lösemi hastalarında destek besinlerin kullanıp kullanılmayacağı ile ilgili klinik araştırma ABD’de bulunan Marshall Üniversitesinde yapıldı. Yaklaşık 3 ay boyunca omega-3 yağ asidi kullanan hastaların 3. ay sonunda hastalık aktivitesi ile ilgili olan bazı değerlerin düzeldiği saptandı. En önemli bulgulardan birisi ise kullanılan omega-3’ün, hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapinin hücreler üzerindeki duyarlılığını arttırdığı görüldü.
Omega-3 Yağ Asitlerinin Lenfoma ve Diğer Lösemi Tiplerinde Kullanım Yeri Var mı?
Omega-3 yağ asitlerinin hematolojik kanserlerde kullanımı ile ilgili diğer bir araştırma 2017 yılının sonunda yayınlandı. Lösemi ve lenfomalı hastalarda yapılan bu klinik araştırmada, kemoterapi sırasında omega-3 yağ asitlerinin kullanımının hastalığa bağlı gelişen iltihap parametrelerinde düzelme sağladığı saptandı.
Omega-3 Yağ Asitlerinin Yan Etkisi Var mı?
Omega-3 asitlerinin en sık görülen yan etkileri ciltte döküntü, tat duyusunun bozulması, bel-sırt bölgesinde ağrı, hazımsızlık-mide yakınmaları ve grip benzeri semptomlardır. Bunların yanında nadir olarak kanama bozukluğu, kalp ağrısı, uykusuzluk, depresyon belirtileri görülebilir.
Sonuç olarak, omega-3 yağ asitlerinin öncelikle doğal yollarla yani yazının başında verdiğimiz besinlerin tüketilerek alınmasını tavsiye ediyoruz. Hematolojik kanserlerin rutin tedavisinde bulunmadığını hatırlatıyoruz. Fakat sizi takip eden hekime danışarak, yakın doktor gözetiminde, ilaç etkileşimi ve yan etkileri göz önünde bulundurularak bir seçenek olarak kullanılabileceğini de belirtmek istiyoruz.
Sağlık ve umut dolu günler diliyoruz…
KAYNAKLAR
- Valentine RC & Valentine DL (2004) Progress in Lipid Research 43:383-402 Omega-3 fatty acids in cellular membranes: a unified concept
- Fahrmann JF. Inhibition of nuclear factor kappa B activation in early-stage chronic lymphocytic leukemia by omega-3 fatty acids. Cancer Invest. 2013 Jan;31(1):24-38.
- Chagas TR. Oral fish oil positively influences nutritional-inflammatory risk in patients with haematological malignancies during chemotherapy with an impact on long-term survival: a randomised clinical trial. J Hum Nutr Diet 2017;30(6):681-692.